ESG’de “S” nedir?

Elif Öztürk // 21.08.2024

ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) kriterleri, sürdürülebilirlik ve kurumsal sorumluluk çerçevesinde şirketlerin faaliyetlerini değerlendiren bir dizi ölçüt sunar. Bu kriterler arasında yer alan “S” yani Sosyal boyut, bir şirketin toplumla, çalışanlarıyla ve diğer paydaşlarıyla olan ilişkilerini ele alır. Sosyal sorumluluk kapsamında, bir kuruluşun işgücü yönetimi, toplumsal katılımı, insan haklarına saygısı ve tedarik zinciri uygulamaları gibi kritik alanlar değerlendirilmektedir. Bu yazıda, sosyal boyutun kurumsal dünyadaki önemini derinlemesine inceleyerek, bu kriterin şirketlerin sürdürülebilirlik stratejilerinde nasıl bir rol oynadığını keşfedeceğiz.

ESG’nin sosyal direği, bir kuruluşun hem iç hem de dış paydaşlarıyla olan ilişkilerini kapsayan kritik bir boyuttur. Bu, işgücü, müşteriler, yatırımcılar, düzenleyiciler, tedarikçiler ve şirketin faaliyet gösterdiği topluluklarla ilgili süreçleri, politikaları, uygulamaları ve etkilerini içerir. Bir şirketin faaliyet alanı ve iş yapış şekline bağlı olarak, sosyal faktörler geniş bir yelpazede çeşitlenir.

Dünya Ekonomik Forumu, mevcut ESG raporlama çerçeveleri ve standartları çerçevesinde insanlarla ilgili üç ana tema belirlemiştir: onur ve eşitlik, sağlık ve refah, ve gelecek için beceriler. Çevresel konular, ticari faaliyetlere ve çevresel etkilere bağlı olarak büyük ölçüde değişkenlik gösterirken, sosyal faktörler hemen her şirketin gündeminde yer alan ortak unsurları barındırır. Örneğin, sağlık ve güvenlik, insan sermayesi yönetimi, toplum katılımı ve hizmeti gibi konular, hemen her kuruluş için önem arz eden başlıca sosyal meselelere işaret eder.

Sağlık ve güvenlik konuları, çalışanların sağlığını ve yaşamını riske atan tehlikelerden arındırılmış çalışma koşullarının sağlanmasını hedefler. Bu kapsamda güvenlik yönetim planları, eğitim programları, düzenli denetimler ve uyumluluk takip süreçleri gibi unsurlar hayati önem taşır.

İnsan sermayesi yönetimi ise çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık, adil ücret, çalışan bağlılığı, kariyer gelişimi ve genel sağlık ve refah gibi konuları içerir. Ayrıca, tedarik zinciri yönetimi, bir kuruluşun tedarikçileri ve yüklenicileri ile olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin sosyal ve yönetsel etkilerini ele alır. Örneğin, merkezi bir ülkede bulunan bir şirket, faaliyetlerini yürüttüğü yerin ötesinde, uzak bölgelerdeki işçilerin çalışma koşulları ve ücretleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Tedarik zincirinde insan hakları, çocuk işçiliği, modern kölelik, ücretler ve çalışma koşulları gibi konular öne çıkar.

Karmaşık tedarik zincirlerine sahip olmayan şirketler dahi, itibar risklerini minimize etmek ve doğru olanı yapmak adına tedarikçilerinin sosyal politikalarını ve uygulamalarını göz önünde bulundurmalıdır. Bu bağlamda, şirketinizin ağındaki insanlarla olan ilişkilerini nasıl yönettiği, çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, ortaklar ve topluluklarla ilişkilerini nasıl şekillendirdiği büyük önem taşır.

Bu bilgiler ışığında, ESG’nin sosyal boyutunu değerlendirirken, şirketinizin sosyal sorumluluklarını nasıl yerine getirdiğini ve bu yönde attığı adımları detaylandırmak stratejik bir öncelik olmalıdır.