Sanatçı Damla Yalçın ile İlham Dolu Bir Söyleşi

Nilgün Aytekin // 17.06.2024

Bu haftaki blog yazımızın konuğu hem çok sevdiğim bir arkadaşım hem de on parmağında on marifet bir isim. Sanat eğitimi sonrasında, ‘Biyotekstillerin Sanat Pratiklerindeki Yeri’ üzerine yaptığı araştırmalar ve yazdığı yüksek lisans tezi ile tekstil endüstrisinin sürdürülebilirlik pratiklerine önemli katkılar sağladı. Geleneksel nakış sanatına yeni bir soluk getirdiği eserlerini ve biyotekstil malzemeleriyle ilgili yaptığı yenilikçi çalışmaları keyifle ve merakla takip ediyorum.

Biyotekstiller, geleneksel tekstil endüstrisinde kullanılan sentetik ve petrokimyasal bazlı liflere alternatif olarak günümüzde birçok çalışmanın ve projenin konusu haline geldi. Tekstil endüstrisinin çevresel etkilerini azaltmak adına bu malzemelerin daha geniş çapta üretiminin ve kullanımının yaygınlaşacağı öngörülüyor. Bu alanda neler öğrenebiliriz ve ne gibi çalışmalar yapılıyor, birlikte gözden geçirelim.

Damla Hoş geldin. Öncelikle seni biraz tanıyalım mı? Kimdir Damla? Biyotekstillere olan ilgin nereden geliyor?

DY: Hoş buldum. Ben multidisipliner çalışan bir sanatçıyım. Marmara Üniversitesi’nde Resim okuduktan sonra yine aynı Üniversite’de Tekstil Yüksek Lisansı yaptım. Sanat kariyerime resim eğitimiyle adım attım ve zamanla fark ettim ki, sanatsal ifademde vurgulamak istediğim kavramsal çerçeve resimle değil, nakış tekniğiyle belirginleşiyordu. Çalışmalarım çocukluk, bellek ve mekân üzerine şekillenirken kendi içlerinde üretim aşamasında farklılık gösteriyor. Üretim süreçlerimde yaptığım yeni yüzey denemeleri beni tekstil alanına çekti.

Biyomateryallerle tanışmam, özellikle SCOBY ve mantarlarla kurduğum ilişkiyi besledi. Kendimi bir yüzey araştırmacısı olarak tanımlayabilirim. Bu süreç, sadece tekstilde değil, aynı zamanda biyolojik-ekolojik alanda da üretim yapma isteğimi doğurdu. Yazdığım tez, sürdürülebilirlik perspektifinden tekstil ve sanat alanında kullanılan biyomateryallerin önemine odaklanıyor. Bu deneyimler, üretimlerimi disiplinler arası bir perspektifle zenginleştirdi. Multidisipliner bir sanatçı olarak resim, tekstil ve biyolojik-ekolojik alanlar arasında köprüler kurmamın, yeni ve özgün bir ifade biçimi yaratmamın önemini kavradım. Üretimlerimde doğayla, ekolojiyle kurduğum bu denge, sadece estetik bir tercih değil aynı zamanda bir sorumluluk duygusuyla da şekilleniyor.

Tekstil endüstrisi, çevreyi kirleten ikinci endüstri olarak listelerin başını çekiyor. Enerji, su ve kimyasal kullanımının yanı sıra sektörün en ciddi sorunu atık oranının yüksek olması. Üretilen elyafların %85’i her yıl ya yakılıyor ya da çöp sahalarına atılıyor. Sence biyotekstil malzeme seçenekleri tekstil endüstrisinin çevresel etkilerine çözüm olur mu?

DY: Uzun vadede bu dönüşümün gerçekleşeceğine inanıyorum. Bilimsel raporlar ve veriler doğrultusunda, tekstil endüstrisinin doğaya olan etkileri ele alınarak, sektör ile yaşadığımız dünya arasındaki etkileşim sürdürülebilirlik açısından değerlendiriliyor. Bu alanda yenilikçi yaklaşımlar geliştiren bilinçli firmalar olmasına rağmen, sektörün genel çabalarının yetersiz kaldığı ve yakın gelecekte sürdürülebilir bir üretim düzenine geçilemeyeceği öngörülüyor.

Biyomalzemeler, giyim endüstrisinde karbon ayak izini azaltma ve atık yönetimi konularında önemli avantajlar sağlamakta. Biyolojik olarak parçalanabilen bu malzemeler, giysi atıklarının çevreye olan olumsuz etkisini azaltarak döngüsel ekonomi için önemli bir alternatif sunuyor. Sürdürülebilirlik açısından biyomalzemelerin avantajlarına ek olarak, tekstil alanındaki disiplinler arası işbirliğinin önemi büyük. Moda tasarımı, tekstil mühendisliği, sanat, biyoloji, kimya, zanaat, malzeme bilimi ve biyoteknoloji gibi alanların bir araya gelmesi, biyotemelli tekstillerin geliştirilmesinde kritik bir rol oynayacak. Bu işbirliklerinin gelecekteki biyomateryaller alanında yenilikler ve sürdürülebilirlik çözümleri için temel oluşturacağını düşünmekteyim.

Bu alandaki potansiyel, farklı disiplinlerden sanatçılar ve tasarımcılar tarafından giderek daha fazla keşfedilmekte ve kullanılmaktadır. Bu eğilimin artarak devam etmesi bekleniyor. Ancak, tekstil endüstrisinin sürdürülebilir bir dönüşüm sürecinin hızla gerçekleşmesi pek mümkün değil. Bu süreçler endüstri ve tedarik zinciri düzeylerinde karmaşık olması sebebiyle zaman alacaktır. Dolayısıyla, biyotekstillerin hem sanat hem de ticaret dünyasında daha fazla benimsenmesi için çeşitli sektörel ve ekonomik faktörlerin dikkate alınması gerekiyor. Tasarımcılar, sanatçılar, bilinçli üretici firmalar ve dünya markaları bu yaklaşımları daha fazla benimsedikçe küresel bir farkındalık oluşacaktır.

Biyotekstil malzeme seçenekleri, tekstil endüstrisinin çevresel etkilerini azaltmada önemli bir çözüm olabilir. Geleneksel tekstil üretiminde kullanılan hammaddeler genellikle petrokimyasallardan elde edilir ve üretim sürecinde harcanan enerji yoğundur. Bu durum sera gazı emisyonlarını artırırken, atık ve kirlilik miktarını da yükseltir. Biyotekstiller ise biyo-bazlı hammaddelerden üretilir ve genellikle daha az su ve enerji tüketirler. Ayrıca biyolojik olarak parçalanabilirler, dolayısıyla atık sorununu azaltabilirler. Örneğin, bambu, keten, kenevir gibi bitkisel liflerin kullanılması veya mantar derisi gibi alternatif malzemelerin geliştirilmesi, tekstil endüstrisinin çevresel etkilerini azaltabilir. Ancak, biyotekstil malzemelerinin ticari ölçekte kullanılabilirliği, maliyeti ve performansı gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Bu tür malzemelerin geniş çapta benimsenmesi için teknolojik yenilikler ve endüstriyel altyapıların geliştirilmesi önemlidir.

Biyotekstillerin üretimi nasıl çevre dostu ve sürdürülebilir bir seçenek sunar?

DY: Biyotekstillerin üretimi çevre dostu ve sürdürülebilir bir seçenek sunar çünkü çeşitli çevresel faydalar sağlarlar. İlk olarak, biyotekstiller yenilenebilir kaynaklardan üretilir, bu da fosil yakıt bazlı tekstillere kıyasla daha düşük çevresel etki anlamına gelir. Üretim süreçleri genellikle daha az enerji gerektirir, bu da karbon ayak izini azaltır. Ayrıca, biyotekstillerin üretiminde kullanılan biyolojik süreçler, geleneksel tekstil üretiminde kullanılan zararlı kimyasalların kullanımını azaltarak su kirliliğini ve toprağın zarar görmesini önler. Biyotekstillerin büyük bir kısmı biyolojik olarak parçalanabilir, bu da kullanım ömürlerinin sonunda doğada kolayca çözünmelerine olanak tanır ve atık yönetimi sorunlarını azaltır. Bitki bazlı biyotekstiller, büyümeleri sırasında karbon dioksit (CO2) emerler, bu da atmosfere salınan sera gazı miktarını dengelemeye yardımcı olur. Ayrıca, bazı biyotekstil üretim süreçleri, geleneksel yöntemlere kıyasla daha az su kullanır, bu da özellikle su kıtlığı yaşanan bölgeler için büyük bir avantajdır.

Tekstilden sanata biyoteknolojinin önemi, disiplinler arası ve sektörde sürdürülebilirlik kavramı, çevre bilincinin artmasına ve doğanın korunmasına olan gerekliliğin farkındalığıyla birlikte günümüzde birçok sektör için ana odak noktası haline gelmiştir. “Yeni Materyal” araştırmaları kapsamında biyotemelli tekstiller, doğada çözünebilme, etik üretim, hayvansız deri gibi özellikleriyle güncel sorunlara geleceğe yönelik çözümler sunarak tekstilin tanımını ve anlamını değiştirecek yeniliklerin arasında yer alacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda, günümüzdeki biyotemelli sanat ve tasarım çalışmaları çevre ve doğayı ele alıp farkındalık yaratarak yeni düşünme biçimlerine yol açmaktadır.

Biyotekstillerle ilgili Türkiye’de bir farkındalık var mı? Çalışmaları yeterli buluyor musun?

DY: Biyotekstillerle ilgili Türkiye’de farkındalık yeni yeni oluşmaya başlamış durumda fakat bu farkındalığın oldukça az olduğunu söylemek gerekiyor. Türkiye’de biyotekstillerin üretimi ve kullanımı üzerine yapılan çalışmalar henüz yeterli düzeyde değil. Bunun birkaç temel nedeni var: Türkiye’de biyolojik malzeme üretimine yönelik bölümler ve programlar oldukça sınırlı, bu da akademik ve pratik bilgi birikiminin yeterince gelişememesine neden oluyor. Ayrıca, Türkiye’deki tekstil üretim bandı genellikle hızlı tüketim ürünlerine odaklanmış durumda, bu da biyotekstil üretiminin ve kullanımının yaygınlaşmasını engelliyor. Biyotekstiller üzerine yapılan projeler ve araştırmalar genellikle gereken ilgiyi ve yatırımı çekemiyor.

Gelecek nesiller için daha insan odaklı ve sürdürülebilir bir yaşam sağlanabilmesi, daha akıllı tasarımlar yapabilme yeteneğimize, kaynakları daha verimli kullanabilme kabiliyetimize, sürdürülebilir üretim süreçleri oluşturma yetimize ve güçlü bir tüketici bilinci kazanmamıza dayanmaktadır. Tüm bunları gerçekleştirebilmek için en kritik faktör, yapılan yenilikçi çalışmaların ışığı ile düşünce tarzımızı değiştirebilmemizdir. Türkiye için de en önemli nokta bireysel olarak önce düşünce şeklimizi değiştirmemiz gerektiğidir.

Bu alanda yurtdışında ne gibi yenilikler var? Bizimle bazı örnekleri paylaşabilir misin?

DY: Bir çok alternatif vegan deri ve kumaş örnekleri ortaya çıkmaya devam ediyor. Beni etkileyen bazı örneklerden bahsedecek olursam; Bolt Threads, mantarların kök sistemi olan miselyumu kullanarak Mylo™ adını verdikleri biyotekstil malzemesini geliştirmiştir. Bu malzeme, deri benzeri bir dokuya sahip olup tamamen biyolojik olarak parçalanabilir ve moda endüstrisinde büyük markalar tarafından kullanılmaktadır. İtalyan girişim Orange Fiber ise turunçgil atıklarından sürdürülebilir tekstil elyafları üretiyor, böylece gıda endüstrisinin atıklarını değerlendirerek çevresel etkiyi azaltıyor. Piñatex, ananas yapraklarından elde edilen ve çevre dostu, dayanıklı bir alternatif olarak moda endüstrisinde kullanılan bir biyotekstil malzemesidir. AlgiKnit, deniz yosunundan biyolojik olarak parçalanabilen iplikler üreten bir şirkettir ve moda endüstrisinde sürdürülebilir iplikler ve kumaşlar üretmek için çalışmaktadır. Modern Meadow, hücre kültürü teknolojisi kullanarak laboratuvar ortamında hayvanlara zarar vermeden deri benzeri malzemeler üretmektedir. Bu yenilikler, biyotekstillerin sadece çevre dostu değil, aynı zamanda yüksek performanslı ve estetik açıdan ilgi çekici olduğunu da göstermektedir.  

Birkaç ay önce Gate27’nin Sanatçı Değişim Programına katıldın. Bize bu programdan bahseder misin? Ne tecrübeler edindin?

DY: Başvuru sürecim Gate27’nin açık çağrısını görmemle gerçekleşti. Sürdürülebilirlik üzerine yaptıkları çalışmalarla ve yaklaşımlarıyla ön plana çıkan bir sanatçı değişim programı olmasıyla uzun süredir üzerine çalıştığım ve araştırdığım biyomateryalleri üretmek için doğru bir alan olabileceğini düşündüm. Eğitim geçmişim ve sanatsal yaklaşımım “Bluesky” programıyla örtüşüyordu. Bu yüzden başvurmak istedim.

Kabul aldıktan sonra teknik anlamda projeyi desteklemesi adına gitmiş olduğum Sabancı Üniversitesi’nde disiplinler arası çalışma fırsatı yakaladım ve bu çalışma biçiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettim.  Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Nur Mustafaoğlu ve öğrencilerine SCOBY malzemesini nasıl bu alana taşıyabileceğimizi ya da içerisinde yer alan bakteri ve mayalara nasıl müdahale edebileceğimizi sordum ve çeşitli deneysel çalışmalar yaptık. Kısa sürede çalışmalarıma yön verecek birçok deneme yapma fırsatı yakaladım.

Bir yandan da sanat alanında yer alan birçok kişiyle görüşme, tanışma fırsatı yakaladım. Sponsor olan ORTA firmasını tanıma ve üretim alanlarını ziyaret etme şansım oldu. Türkiye’de üretim yapan bu firmanın diğer tekstil firmalarına göre işleyiş ve sürdürülebilirlik politikaları beni etkiledi. Konuk sürecim için ayırdıkları üretim bütçesi sayesinde benim de daha önce fırsat yakalayamadığım büyüklükte bir üretim yapmamı sağladılar.

Damla çok teşekkür ederim bu keyifli deneyimlerini bizimle paylaştığın için. Çok özel bir alanda, gelecek için kıymetli çalışmalar yapıyorsun. İşin içinde biyoloji var, kimya var, üretim dinamikleri var, sanat var. Tüm bu farklı disiplinleri harmanlayarak henüz yepyeni bir alanda hem fikir hem de yenilik geliştirmeye çabalıyorsun. Gerçekten canı gönülden tebrik ediyorum seni. Çalışmalarını heyecanla takip edeceğime emin olabilirsin. İlerleyen günlerde gerçekleştireceğin yenilikçi projelerle ilgili tekrar bir araya gelmeyi ümit ediyorum.  

Biyotekstillerle ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz, Biyotekstiller tekstil sektörünün çevre etkisine çözüm olabilir mi? blog yazımıza linkten ulaşabilirsiniz.